Farkında mısınız? Gün geçtikçe artan sosyal mecmualarına yetişmek oldukça güç duruma geldi. Düşünsenize bir geziye gittiniz;
Swarm’a gir ve check-in yap ardından Twitter’da ve Facebook’ta durum ve konum bildirmek gerek. Eee instagram olmazsa olmaz. Günün anlam ve önemine binaen çok sayıda fotoğraf paylaşmak gerek. Bunun dışında ask.fm de gelen sorular yanıtlanacak, sonra mailler cevaplanacak.
Facebook, Twitter, İnstagram kısaca hepsine gelen yorumlar cevaplanacak. Bunun dışında takip ettiğimiz kişilerin durumları beğenilecek...
Gördüğünüz gibi her gün, her saat yapmamız gerek çoook işimiz var bizim!
Dayım geçen yaz İsviçre’den bizi ziyarete geldi ve büyük bir şokla bize ‘’Burada ne olmuş, herkesin elinde bir telefon. Ne hale gelmiş Türkiye. İsviçre’de durum böyle değil’’ dedi.
Aslında bunun üstüne başka bir şey de demek istemiyorum. İşte ne kadar farkında olamasak ta durumumuz bu bizim. Biz interneti ihtiyacımız nispetinde kullanamıyoruz, her şeyi abarttığımız gibi bunu da abartmanın bir yolunu buluyoruz.
Gelgelelim asıl değinmek istediğim konuya. Bu paylaşım kirliliğin yanı sıra bir de insanlarda davranış değişimleri oluşmuş durumda. Facebook, Twitter gibi sosyal medya siteleri insanlara cesaret veriyor(!) Evet, bu doğru ve evet kesinlikle yanlış duymadınız. Yani öyle bir zamandayız ki insanlar normal hayatta söyleyemedikleri veya söyleyemeyecekleri şeyleri klavyenin ardından rahatlıkla söyleyebiliyorlar.
Swarm’a gir ve check-in yap ardından Twitter’da ve Facebook’ta durum ve konum bildirmek gerek. Eee instagram olmazsa olmaz. Günün anlam ve önemine binaen çok sayıda fotoğraf paylaşmak gerek. Bunun dışında ask.fm de gelen sorular yanıtlanacak, sonra mailler cevaplanacak.
Facebook, Twitter, İnstagram kısaca hepsine gelen yorumlar cevaplanacak. Bunun dışında takip ettiğimiz kişilerin durumları beğenilecek...
Gördüğünüz gibi her gün, her saat yapmamız gerek çoook işimiz var bizim!
Dayım geçen yaz İsviçre’den bizi ziyarete geldi ve büyük bir şokla bize ‘’Burada ne olmuş, herkesin elinde bir telefon. Ne hale gelmiş Türkiye. İsviçre’de durum böyle değil’’ dedi.
Aslında bunun üstüne başka bir şey de demek istemiyorum. İşte ne kadar farkında olamasak ta durumumuz bu bizim. Biz interneti ihtiyacımız nispetinde kullanamıyoruz, her şeyi abarttığımız gibi bunu da abartmanın bir yolunu buluyoruz.
Gelgelelim asıl değinmek istediğim konuya. Bu paylaşım kirliliğin yanı sıra bir de insanlarda davranış değişimleri oluşmuş durumda. Facebook, Twitter gibi sosyal medya siteleri insanlara cesaret veriyor(!) Evet, bu doğru ve evet kesinlikle yanlış duymadınız. Yani öyle bir zamandayız ki insanlar normal hayatta söyleyemedikleri veya söyleyemeyecekleri şeyleri klavyenin ardından rahatlıkla söyleyebiliyorlar.
Aslında bu cesaret değil de birer korkaklık hem de korkaklığın zirvesi! Bazen yapılan alaylar ve dalga geçmeler o kadar büyüyebiliyor ki alayın muhatabı için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Artık, otobüsteyken seyahat ederken bile giydiğiniz kıyafet yüzünden veya o gün saçınızın biraz dağınık olması sebebiyle resminizin gizliden çekip bir güzel alaya alınması muhtemel ve olağan bir durum. (Bununla ilgili bir haber bkz: 'Terlikli Keko'nun İnsanlık Dersi Veren Cevabı )
Bunun sebebini düşününce aklıma ilk gelen anne ve babaların artık çok meşgul olmaları ve çocuklarını kendi hallerine bırakmaları geliyor. Anne ve babalar o kadar çalışıyorlar ki oldukça yoruluyorlar yani eskiden ‘’baba çalışır anne oturur’’ kavramı vardı. Bu kavram yok olmak üzere ve yerine ‘’annede babada çalışır’’ kavramı gelmek üzere, belki de geldi demem daha doğru olur. Aileler bunun dışında sosyal medya konusuna da eksiksiz çalışıyorlar! Ve durum o kadar vahim ki anne ve babalar sosyal medyada paylaşım yapacağım, durumumu güncelleyeceğim diye çocuklarını ihmal etmeye başladılar ama farkında değiller. 3-4 veya daha erken yaşta çocuklara tabletler alınıyor ve bu tabletler çocukların zekâ ve fiziksel gelişmelerini olumsuz yönde etkiliyor. Zaten çocuklar artık bizim zamanımızda oynadığımız; (kinetik enerji gerektiren) koşmalı ve zıplamalı oyunlardan da oynamıyorlar. PC, Tablet ve smart phone’larından oyun oynuyorlar ve Chatleşiyorlar! Tableti olmayan çocuklar arkadaşları tarafından dışlanıyor. Yani ilk öğrendikleri şeylerden biri ‘’dışlamak ve alay etmek’’ oluyor. Yani arkadaşlar ve aile örnek alınıyor bir nevi.
Aslında alay etme, ayıbını yüzüne vurmaya çalışma hayatımızın her yerinde; okulda, sokakta vs. başımıza hemen hemen her yerde gelebiliyor. İnsanların o; espri, alay veya kötü söz, küfür modasına uyarsanız size büyük bir ‘’Alkış’’ uymazsanız da ‘’bu çok saf, ezik’’ sözleri dolaşıyor etrafımızda. Aslında bu eskiden de vardı belki de, ama bunların hepsinin o zamanlar bu kadar normal olduğunu düşünmüyorum. Dediğim gibi bu durum hep o aşırı cesaret(!)’ten kaynaklanıyor.
Sosyal medya kullanmayan kişileri hemen dışlıyoruz ‘’Aa senin nasıl instagram’ın olmaz, tüh tüh tüh’’ .Tabii ki madalyonun diğer kısmına bakmıyoruz. Hemen yargılıyoruz, çünkü nasıl olsa her şekilde alay edeceğiz ya onunla. Çünkü çocukluktan öğrendiğimiz temel kurallardan biri bu.
Televizyonda da bu durum aynı. Ben normalde televizyon izlemiyorum ama geçenlerde istemeden de olsa bir komedi(!) programına rast geldim. Komedi programı dediğime bakmayın daha çok alay, dalga geçme ve insanları küçük düşürme programıydı. Seyirciler arada bir söz alıyorlar, sunucu söz alan seyirciyle dalga geçiyor ve seyirci hiç gocunmamış bir şekilde diğerleriyle birlikte o da gülüyor, kahkaha atıyor. Belki de hoşuna gidiyor, ne bileyim işte. Ama ne kadar göstermese de bence her insanın içinde bir hüzün ve diğerleri tarafından kabul edilmeme korkusu gizli. Sanırım bu hüznü gördüğüm için yazdım bu yazıyı. Ve içimi acıttı bu hüzün. Hissettim ve empati kurdum derinden. Siz de bir empati kurun benim gibi. İnsanları, dostlarınızı, arkadaşlarınızı kırmayın ve incitmeyin hiçbir zaman. Ve onlarında bu sosyal medya rüyasından uyanmasını sağlayın. Sizde yazın mesela bir yazı. Okuyun… Okutun… Elinizden geleni yapın. Sizinki bir farkındalık olsun ve bu farkındalık büyüyerek bütün insanlığı kuşatsın. Kuşatmasa da sorun değil ki, çünkü siz elinizden geleni yaptınız. Bunun rahatlığı yeter size. Eğer herkes kendini ve çevresini bir nebze de olsa bu sosyal medya illetinden çıkarıp tıkanmış ciğerlerini hayat ve kitap okuma oksijeninin o eşsiz güzelliğiyle doldurmaya çalışırsa, işte o zaman yarına sağlıkla ve ahlaki yönden düzenle bakabiliriz…
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, alaysız, incelikli davranmalı ve bol kitap okumalı günler.
Bunun sebebini düşününce aklıma ilk gelen anne ve babaların artık çok meşgul olmaları ve çocuklarını kendi hallerine bırakmaları geliyor. Anne ve babalar o kadar çalışıyorlar ki oldukça yoruluyorlar yani eskiden ‘’baba çalışır anne oturur’’ kavramı vardı. Bu kavram yok olmak üzere ve yerine ‘’annede babada çalışır’’ kavramı gelmek üzere, belki de geldi demem daha doğru olur. Aileler bunun dışında sosyal medya konusuna da eksiksiz çalışıyorlar! Ve durum o kadar vahim ki anne ve babalar sosyal medyada paylaşım yapacağım, durumumu güncelleyeceğim diye çocuklarını ihmal etmeye başladılar ama farkında değiller. 3-4 veya daha erken yaşta çocuklara tabletler alınıyor ve bu tabletler çocukların zekâ ve fiziksel gelişmelerini olumsuz yönde etkiliyor. Zaten çocuklar artık bizim zamanımızda oynadığımız; (kinetik enerji gerektiren) koşmalı ve zıplamalı oyunlardan da oynamıyorlar. PC, Tablet ve smart phone’larından oyun oynuyorlar ve Chatleşiyorlar! Tableti olmayan çocuklar arkadaşları tarafından dışlanıyor. Yani ilk öğrendikleri şeylerden biri ‘’dışlamak ve alay etmek’’ oluyor. Yani arkadaşlar ve aile örnek alınıyor bir nevi.
Aslında alay etme, ayıbını yüzüne vurmaya çalışma hayatımızın her yerinde; okulda, sokakta vs. başımıza hemen hemen her yerde gelebiliyor. İnsanların o; espri, alay veya kötü söz, küfür modasına uyarsanız size büyük bir ‘’Alkış’’ uymazsanız da ‘’bu çok saf, ezik’’ sözleri dolaşıyor etrafımızda. Aslında bu eskiden de vardı belki de, ama bunların hepsinin o zamanlar bu kadar normal olduğunu düşünmüyorum. Dediğim gibi bu durum hep o aşırı cesaret(!)’ten kaynaklanıyor.
Sosyal medya kullanmayan kişileri hemen dışlıyoruz ‘’Aa senin nasıl instagram’ın olmaz, tüh tüh tüh’’ .Tabii ki madalyonun diğer kısmına bakmıyoruz. Hemen yargılıyoruz, çünkü nasıl olsa her şekilde alay edeceğiz ya onunla. Çünkü çocukluktan öğrendiğimiz temel kurallardan biri bu.
Televizyonda da bu durum aynı. Ben normalde televizyon izlemiyorum ama geçenlerde istemeden de olsa bir komedi(!) programına rast geldim. Komedi programı dediğime bakmayın daha çok alay, dalga geçme ve insanları küçük düşürme programıydı. Seyirciler arada bir söz alıyorlar, sunucu söz alan seyirciyle dalga geçiyor ve seyirci hiç gocunmamış bir şekilde diğerleriyle birlikte o da gülüyor, kahkaha atıyor. Belki de hoşuna gidiyor, ne bileyim işte. Ama ne kadar göstermese de bence her insanın içinde bir hüzün ve diğerleri tarafından kabul edilmeme korkusu gizli. Sanırım bu hüznü gördüğüm için yazdım bu yazıyı. Ve içimi acıttı bu hüzün. Hissettim ve empati kurdum derinden. Siz de bir empati kurun benim gibi. İnsanları, dostlarınızı, arkadaşlarınızı kırmayın ve incitmeyin hiçbir zaman. Ve onlarında bu sosyal medya rüyasından uyanmasını sağlayın. Sizde yazın mesela bir yazı. Okuyun… Okutun… Elinizden geleni yapın. Sizinki bir farkındalık olsun ve bu farkındalık büyüyerek bütün insanlığı kuşatsın. Kuşatmasa da sorun değil ki, çünkü siz elinizden geleni yaptınız. Bunun rahatlığı yeter size. Eğer herkes kendini ve çevresini bir nebze de olsa bu sosyal medya illetinden çıkarıp tıkanmış ciğerlerini hayat ve kitap okuma oksijeninin o eşsiz güzelliğiyle doldurmaya çalışırsa, işte o zaman yarına sağlıkla ve ahlaki yönden düzenle bakabiliriz…
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, alaysız, incelikli davranmalı ve bol kitap okumalı günler.